Neyi Görürsen O

Mithat ÜNAL-Gökyüzü, soluk mavi tonlarıyla serilmiş, akşamın hüzünle sarılı olduğu bir tabloya dönüşmüştü. Bulutlar, gökyüzünün perdesini oluşturarak, günün son ışıklarını yumuşatmıştı. Fotoğrafın objektifinin ardında, bir gizemin izleri saklıydı. Göz alıcı bir manzara, sadece lensin gördükleriyle değil, aynı zamanda görünmeyeniyle de büyülüydü. Kadrajın içinde, ince bir sis perdesi, uzaktaki dağların siluetini belirsizleştiriyordu. Dağların yükseldiği yerde, gün batımının sakin ışıkları, gökyüzünü sarı ve pembe tonlarında boyuyordu.  Bu ışığın içinde, bir ağaç gövdesi yavaşça beliriyordu, dalları hafifçe esen rüzgarla dans ediyordu. Ağaç, sessizliğin içindeki tek tanık gibi duruyordu. İleride, yemyeşil bir vadide, nehir sakin sularını taşırken, yansımalarda günün son ışıklarıyla oynuyordu. Nehir kıyısında duran bir tekne, suyun yüzeyindeki yansımalarıyla adeta bir masalın içinden gelmiş gibiydi. Tekne üzerinde duran martılar, özgürlüğün ve serbestliğin simgesiydi.
 Fotoğrafın merkezinde ise, bir çiçek bahçesi. Renk cümbüşü, kırmızıdan sarıya, mor ve pembeye uzanan tonlarla dolup taşıyordu. Çiçekler, güneşin son ışıklarında parlıyor, her biri adeta bir ahenk içinde dans ediyordu. Çiçeklerin arasında kaybolan bir kelebek, bir anlığına bu renk cümbüşü içindeki yaşamın zarafetini temsil ediyordu.
Bu kare, sadece bir anın dondurulmuş hali değildi; aynı zamanda bir hikayenin başlangıcını anlatan bir sanat eseriydi. Objektifin karşısındaki objeler, bir araya gelerek bu büyülü anı yaratmış, izleyene doğanın derin sırlarını keşfetme fırsatını sunmuştu. Fotoğraf, sadece görsel bir zenginlik değil, aynı zamanda duygu ve anlam dolu bir sanat eseri olarak öne çıkıyordu.

 

Resim